Karaman 1 Şubesi

ŞUBE YÖNETİM KURULUMUZ GENEL MERKEZ YÖNETİCİLERİ İLE BİR ARADAYDI.

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetici atama ve yer değiştirme yönetmeliğinde yaptığı değişiklikleri eleştirerek, “Yeni yönetmelikte yöneticilerin müktesep hakları korunmamış; ehliyet, kariyer, liyakat gibi kriterlerin pratik karşılığı yönetmeliğe yansıtılamamış, hizmet puanı ön plana çıkarılmış, aylıksız izinde bulunan yöneticiler, kapatılan okullardaki yöneticilerin durumu gibi birçok konuda genelgeyle düzeltilemeyecek yasal boşluklar oluşturulmuştur” dedi. 

Eğitim-Bir-Sen 7. Şube Yönetim Kurulları İstişare Toplantısı Bera Alanya Otel’de yapıldı. İki gün süren toplantının sonunda bir basın toplantısı düzenleyen Ahmet Gündoğdu, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 28 Şubat’ta Yönetici Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nde değişikliğe giderek 2009 tarihli yönetmeliği büyük ölçüde değiştirdiğini ifade eden Gündoğdu, “Bakanlığın kurumsal hafızasının kaybolduğu, paydaşların önerilerinden yeterli ölçüde yararlanılmadığı, ben bilirim yaklaşımı içeren yönetici atama yönetmeliğinin uygulanması halinde telafisi mümkün olmayan sıkıntılar yaşanabilir. Sendika olarak bakanlık uygulamaları ile yargı arasında git-gel yaşamak istemiyoruz. Hem bakanlığı meşgul eden hem eğitimcileri huzursuz eden, yapılan işlemin yargı kararları dolayısıyla geri alınması esnasında yeni memnuniyetsizliklere neden olan ve kargaşaya davetiye çıkaran yönetmelikler dönemi artık kapanmalıdır. Eğitim çalışanları olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nda işlerin yolunda gittiği, istişaresiz ve uygulamadan kopuk düzenlemelerde ısrar edilmediği, eğitim çalışanlarına değer verildiği günleri görmek istiyoruz. Eğitimcilere sıcak mesajlar veren Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’nın uyarılarımızı dikkate almasını, yeni yönetici atama yönetmeliğini uygulamaya sokmadan revize etmesini bekliyoruz” şeklinde konuştu.

Öğretmenlik Mesleğinin Ekonomik İtibarı Mesleki İtibarını Etkilemektedir

Öğretmenliğin, toplumun ve kültürün devamındaki rolü nedeniyle alternatifi olmayan kadim bir meslek olduğunu kaydeden Gündoğdu, şöyle devam etti: “Bilimin ve insanlık mirasının yeni nesillere aktarılması ve aşılanması, öğretmenler vasıtasıyla olmaktadır. Kültür ve medeniyet inşasının en önemli aktörleri olan öğretmenlere emeklerinin karşılığında verilen ücret, aynı zamanda mesleğe verilen itibar olarak da görülmektedir. Öğretmenin itibarı varsa, devletin de itibarı vardır. Osman Bey’in yanında Şeyh Edebali’yi, Fatih’in yanında Ak Şemsettin’i, Kanuni’nin yanında Ebu’s-Suud Efendi’yi görmemiz boşuna değildir. Medeniyetimizde her zaman ilmiye diye asil bir sınıf olmuş ve ilmiye sınıfı asla maişet derdine sokulmamıştır. Mesleğe verilen ekonomik itibar, tarihsel süreçte öğretmenliğin itibarını da doğrudan etkilemiştir. Bu nedenle eğitime değer vermek, yatırım yapmak aynı zamanda öğretmene de değer vermek ve yatırım yapmaktır. Ülkemizde son zamanlarda merkezi yönetim bütçesinden en fazla payın eğitime ayrılması eğitimcileri sevindirmekte fakat 666 sayılı KHK ile başlayan ek ödeme mağduriyeti nedeniyle küstürülen öğretmen ve öğretim elemanları kendi mağduriyetlerinin giderileceği günü beklemektedir. 666 sayılı KHK ile eşit işe eşit ücret uygulaması kapsamında yapılan iyileştirmelerde öğretmen ve öğretim elemanlarının kapsam dışında tutulmasının ortaya çıkardığı çarpıklık bir an önce giderilmelidir.”

Okullara Bütçe Verilerek Tahsildarlık Dönemi Bitirilmelidir

Yardımcı hizmetli başta olmak üzere had safhada olan yardımcı personel açığı nedeniyle okulların, Okul Aile Birlikleri marifetiyle velilerden toplayabildikleri bağışlarla ücretli personel çalıştırarak sorunu aşmaya çalıştığını belirten Gündoğdu, “Okul giderlerinin merkezi bütçeden karşılanmaması okul ile veli arasında ‘zorunlu bağış’ gibi bir engelin çıkmasına neden olmakta, bu durum ise okul-veli diyaloğunu, okul iklimini olumsuz etkilemektedir. Okul yöneticileri başta olmak üzere çoğunlukla eğitimcileri töhmet altında bırakan, tahsildar konumuna sokan bütçesiz okullar, eğitim çalışanlarının değil, hükümetin sorunudur. Eğitimcilerde itibar kaybına neden olan ‘her okul başının çaresine baksın’ uygulaması, geçmişte bakanlık tarafından gönderilen tehdit içerikli bağış genelgeleri ile adeta içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Başka hiçbir kurumda olmayan ‘başınızın çaresine bakın’ uygulaması, öğretmen-öğrenci-veli ilişkisini de olumsuz etkilemektedir. Okul yöneticileri, ek ders yönetmeliğindeki pratikte mümkün olmayan haftada 6 saat derse girme zorunluluğu nedeniyle vakit yetersizliğinden giremediği dersin stresini yaşamanın yanında, en büyük sıkıntıyı okulların bütçesizliği nedeniyle yaşamaktadır. Bakanlığın okulların bütçe problemini bir an önce çözmesini, okul yöneticilerinin ise zorunlu tahsildarlık değil, eğitim liderliği yaptığı günleri görmeyi bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Eğitim Çalışanları, Sorunlarının Zamana Yayılmasını Değil, Zamanında Çözülmesini Bekliyor

Gündoğdu, Milli Eğitim Bakanlığı’nda raflarda tutulup ötelenen sorunların çözüm zamanının geldiğini düşündüklerini dile getirerek, şunları söyledi: “Sayın Nabi Avcı’nın göreve gelmesiyle birlikte özür grubu tayinlerinde atılan olumlu adımlar, öğretmenlerin moral bozukluğunu dağıtmaya başlamış, bin 518 eğitimci hariç, geri kalanların aile bütünlüğünü sağlamıştır. Bu olumlu yaklaşımı Eğitim-Bir-Sen olarak takdir ediyor ve sorunlarına yıllardır çözüm bekleyen eğitim çalışanlarının umutlarının arttığını görüyoruz. Öğretmenlerin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği başta olmak üzere, Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği’nin bir an önce değiştirilmesini; şube müdürü, şef ve memurluğa yükselmek için görevde yükselme sınavının yapılmasını; mühendis, tekniker ve teknisyenliğe geçiş için unvan değişikliği sınavlarının açılmasını istiyoruz. Genel idare hizmetleri, teknik hizmetler ve yardımcı hizmetler sınıfı çalışanları için, öğretmenlerde olduğu gibi, atama ve yer değiştirme yönetmeliği çıkarılarak yer değişikliklerinde yaşadıkları keyfiliğin acilen ortadan kaldırılmasını bekliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki çift başlı rehberlik ve denetim sistemi birleştirilerek, rehberlik ve denetim mekanizması güçlendirilmelidir. Eğitim çalışanları, sorunlarının zamana yayılmasını değil, zamanında çözülmesini beklemektedir.”

 

4/C’li Çalışanlar Sefalet Ücretinden Kurtarılmalıdır

Konuşmasında 4/C’li çalışanların yaşadıkları sıkıntılara da dikkat çeken Ahmet Gündoğdu, “4/C’li çalışanlar kadro beklemekte ve aldıkları sefalet ücreti ile ayakta kalma mücadelesi vermektedir. 2012 yılı toplu sözleşmesinde Memur-Sen olarak çalışma sürelerinin 11 aydan 11 ay 28 güne çıkarılmasını sağlamamız nedeniyle sıkıntılarının çözüleceğine olan umutları artan 4/C’li çalışanların Milli Eğitim Bakanlığı’nda fazla mesaileri ücretlendirilmemektedir. Eğitim-Bir-Sen olarak, farklı istihdam şekillerinin tamamen ortadan kaldırılması zamanı gelmiş ve geçmektedir diyoruz. 4/C kapsamında yapılan sorunlu istihdam biçimine son verilmeli, çalışanlar kadroya geçirilmelidir” diye konuştu.

12 Milyon 300 Bin İmzayı 8 Mart’tan Önce Teslim Edeceğiz

Kamuda kılık-kıyafet özgürlüğü talebiyle yürüttükleri “Özgürlük İçin 10 Milyon İmza” kampanyasında topladıkları, kamuda başörtüsü özgürlüğü talebini de içeren 12 milyon 300 bin imzayı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden önce Başbakanlığa teslim etmeyi planladıklarını söyleyen Gündoğdu, Anayasal açıdan hiçbir meşruiyeti olmayan 1982 model darbe dönemi bakiyesi yönetmelikle dayatılan kamuda başörtüsü yasağının 30 yıldır onbinlerce insanın mağduriyetine neden olduğunu vurguladı.

“28 Şubat postmodern darbesi ile katmerleşen yasakların hikâyesi 28 Şubat’ın yıldönümünde tekrar gündeme gelmiş ve yaraların kabuk bağlamadığı bir kez daha müşahede edilmiştir” diyen Gündoğdu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Halen yürürlükte olan darbe dönemi yönetmeliği için darbecilere, ‘Yeter bu millete çektirdikleriniz. Yönetmeliğinizi de alın ve gidin’ deme zamanıdır. Çalışanların saçı, bıyığı, ense tıraşı, kazağının yakası, giydiği pantolonun kumaşı ve ayakkabısının topuk boyu ile ilgilenen ucube yönetmelik darbecilerle birlikte tarihin çöp sepetindeki yerini almalıdır. Hükümetten beklentimiz; 12 milyon 300 bin kişinin dilekçesi niteliğindeki irade beyanını dikkate alması ve bu ülkede insanların temel hak ve özgürlükler için Avrupa ülkelerinden örnekler verip, referans gösterme dönemini ve kendi insanına zulüm eden devlet görüntüsünü sona erdirmesidir.”

Eğitim Kaliteli Hale Getirilmelidir

Anayasa gereği zorunlu eğitimin devlet tarafından yerine getirilmesi gerektiğini kaydeden Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, dershane ihtiyacının artmasındaki en önemli nedenin okul-sınav ilişkisinin sağlanamaması olduğunu söyledi. Bu eksikliğin giderilmesi gerektiğini ifade eden Gündoğdu, devletin ve bakanın birinci görevinin eğitimi bütün okullarda kaliteli hale getirip, okul sınav ilişkisini sağlamak olduğunu vurguladı.

Dershaneciliğin ayrı bir boyutta ele alınması gerektiğini belirten Gündoğdu, dershanelerin sebep değil, sonuç olduğuna dikkat çekti. Devletin önce bu sebepleri gidermesi gerektiğini dile getiren Gündoğdu, “Devletin yapamadığını sınavlara hazırlayan boyutuyla ele aldığımızda dershaneciliği yerine getirdiğini görürürz ve o zaman dersaneciliği doğru tanımlamış oluruz. Sınav bittiği günden itibaren yok hükmünde olduğunu, hayata hazırlamak olmadığını, diploma veren bir kurum olmadığı için devletin yükünü hafifletme gerçeğini de ayrı bir kategoride ele almak gerekiyor. ‘Dershaneleri kapatıyorum’ şeklindeki yaklaşım altyapısı oluşturulmadığı zaman eğitim bilimi açısından sakıncalı bir durum olur” değerlendirmesinde bulundu.

İstanbul ve Şanlıurfa veya başka yerlerde 60-70 kişilik sınıflar olduğuna dikkat çeken Gündoğdu, “Özel okullara tıpkı fabrika yapana yapıldığı gibi teşvik verilirse, imkanı olan dershaneler teşviklerle özel okullara dönüştürülürse, o 70 kişilik sınıflardan özel okullara gidebilecek durumda olan öğrencilerin de sınıf mevcutlarında oluşacak rahatlama ile iki taraftaki öğrencilerin daha iyi yetişme imkanı olur. ‘Dershaneler kurtarıcıdır, kesinlikle kalmalıdır’ demek de bir başına sakıncalıdır. Devlet okullarını merkez alan özel okulları teşvik eden; diplomayı da, hayata hazırlığı da aynı doğrultuda veren sistemi güçlendirmek gerekir. Dershanelerin hepsi başarılıdır ancak 1 milyon 800 bin kişi sınava girer 400 bini bir yere yerleşir. Dershane, parası olanın gidebildiği yerdir. Eğitimde fırsat eşitliği, bütün öğrencilere kaliteli eğitim sunma mecburiyetini beraberinde getirir. Ankara’nın Haymana İlçesi’ndeki, Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’deki çocuklar da fırsat eşitliğinden yeterince yararlanmıyor. Parası olanların artı imkanlarla öne geçtiği bir sistem yerine, devletin parası olmayanları da koruduğu sistemi hep beraber hayata geçirmeliyiz” diye konuştu.